Müziğin öyküsü.. Farklı bir türün denemesi: Idir – A Vava Inouva. Yavaşça okumanızı tavsiye ederim.
Gece! Güneşin doğacağı saate gebe bir gece. Usulca bir ruh geliyor gözlerimin önüne. Siyah saçları ve daha da siyah gözleri ile. Üzerinde ışıktan bir elbise var dizlerine kadar örtmüş bedenini. Omzunu neredeyse kıvırcık diyebileceğim kadar dalgalı saçları kapatmış. Bir ruh… Hayır! Sen, Ela! Sen geliyorsun.
İçim titriyor. Garip bir heyecan… İsimsiz bir duygu… Ve susup kapanmış bir kalp ile dudaklarına dönüyorum. Her şeyin cevabını bulacakmışım gibi. Birden öğlen sıcaklığı gelmiş gibi, üstümü bir ter basıyor. Susuyorum. Konuşursam her şey bitecekmiş diye korkarak. Suskunluğuma cevap veriyor hayaletin:
Txilek elli yi n taburt a Vava Inouva a Vava Inouva (inouva baba kapıyı açar mısın dedim)
Ve gerçekten de girdin bir vakitte ansızın hayatıma. Bir o kadar usulca girdiğin gibi şarkıma, geceme. O gece saatlerce konuştum hayaletinle orada. Hatırladıklarımı anlatayım yeniden.
Korktuğunu söylemiştin tek kalmaktan, mutsuz olmaktan! Ben de korktuğumu söylemiştim, şaşırmıştın bir erkeğin korktuğunu itiraf etmesine. Ama diye devam etmiştim, birlikte korkar birlikte sığınırız yalnızlıktan. Birbirimize!
Bir erkek çocuğu isterim demiştin, katılmamıştım sana. Kız olmalıydı bizim eserimiz. Yaratılmışların en narini. Babalığı doya doya hissetmek istemiştim bütün bencilliğimle. Sadece gülümseyip omzuma koymuştun başımı. Sonra gelmemiş olanı kıskanarak, aniden başını kaldırıp; “Bu omuz benim, kimseye vermem” demiştin. İşte o zaman da ben gülümsemiştim.
Çocuksu heyecanla anlattığın hikayeler vardı o gece. Kimini tekrar da tekrar anlatmıştın. Hatta bir daha anlatsan sıkılmadan dinler miydim gerçekten bilemiyorum. Ama çok nadir zamanlarda olduğu gibi susan bendim. Susup dinlemiştim seni.
Çok uzaklardaydın o zamanlar. Bambaşka rüyalar görüyorüp çok farklı kişileri dert ediniyordun, ruhun beni ziyaret ettiği halde. Bir taşım vardı, pis kokulu bir sahilde. Yıkık bir sur parçasının yanında. Karanlık sokaklardan geçerek ulaştığım bir taşım vardı. O gece ilk kez anlatmıştım sana. Belki bir gün gerçekten gelir görürsün diye. İçimde bir korku olumuştu anlattıkça, ya hiç göremezsen!
Sen gelene kadar taşıma sayıkladım hüzünlerimi, umutlarımı, benliğimi. Ona anlattım sıradan bir insanın sıradan hikayelerini. O saklardı tüm sırlarımı. Sarhoş naraları arasında sınırsız bir sabırla dinlerdi beni. Bir gün tanıştığında onunla, sana benim anlatabileceğimden daha iyi anlatacaktır her şeyi.
Çok gözde aradım ben o gece gördüğüm gözleri. Bir miktarda yanıldım. Sen sandım başka kimseleri. Kırılmazsın değil mi bu yanılmalarımdan ötürü? Az şey gören az şey bilen bir zavallının önemsiz yanılgılarından ibaret hepsi. Yanıldığını anladığı ilk fırsatta hep sana döndü, seni aramaya devam etti bilesin.
Gözlerindi, beni en çok çarpan şey. Bildiğim hiç bir göz gibi değildi. Sanki sadece bana özel vücut bulmuşlardı. Tüm benliğimi çepeçevre sarıyordu bakışların. Hayatımda ilk kez bir bakışın bu kadar üzerimde olması bana rahatsızlık yerine huzur verdiğini görüyordum. Gözlerini benden hiç ayırma istedim. Hep onun içinde kalayım diye sayıkladım. Suskunluğumu korkak bir şekilde ikinci kez bozarak.
Farklı bir kokun vardı o gece. Daha önce hiç almadığım bir koku. Evimde, güvende hissettirmişti beni. Bakışlarınla pekiştirmiştin iyice. Gözlerinde siyahın başka bir renk olduğunu görüyordum. Siyahın yokluk olmadığını anlıyordum. Varlığın sükunet bulduğu bir alemi görüyordum. Kirlilikle temizliğin farklı olmadığı, tüm duyguların bir olduğu bambaşka bir alem.
Öyle bir alemdi ki o, çocukluğuma dair tüm huzurumun toplandığı bir yerdi. Yaşamadığım ama yuvam hissettiğim dönemlerin tamamını barındırıyordu. İçimde hep hissettiğim ama bilmediğim dönemlerin… Hepsini tek tek anlattın bana. Anlatmayı kesme diye susmaya çalıştım o gece hep. Anlattıkça gerçek özlemlerimi öğreniyordum senden.
Ben olmayı öğrettin o gece, bana. Ancak seninle var olabilecek bir ben. Kendimi o yönlerimle hiç görmemiştim o güne kadar. Aslında ne kadar güçlüymüşüm ne kadar özelmişim ben. Sen olunca anlam buldu anlamsız sandığım parçalarım. Meğer seni beklemişler perdenin altından çıkmak için. Tüm düğümlerim, tüm ikilemlerim bir bir çözüldü o gece. Sana dolandı. Dolandıkça da parladı. Elbisene değerek nurlandı birden. Düğümlerimi, dolanmışlıklarımı sevdim o gece.
Yumuşak bir dokunuşun vardı elime! İçimi daha da bir ısıtan bir dokunuş. Eline dökülmek istemiştim o an. Tüm bedenimin erimesini talep etmiştim varlık ve yokluğun ötesinden. Ama sesim gitmemişti dudaklarımdan bir santim öteye. Hoş belki de o gün gelen gerçekten sen olsaydın talep de edemezdim. Belki de böylesi daha iyi! Gelmen dayanabileceğim son raddeye kadar gecikmiş olsa bile. Böylesi daha iyi! Değil mi elam, hatunum?
Daha anlatamadığım nice şey kaldı. Bende kalmasını istediğim daha nice şey. Gülümseyerek anıyorum şimdilerde, gözlerimi kapadım. Tekrardan dinliyorum seni Ela!