Baba, Koca, Doktor ve Birey Arasında

Designed by Freepik

park (1)Dağınık ilgileri olan sıradan birinin basit bir serzenişi. Hepsi bu.

 

Hayat küçükken daha kolaydı derler ya – ki çok klişe bir laftır.  Ben de sonuna kadar katılıyorum bu lafa.

Her klişe söz gibi doğruluğu pek çok kişi tarafından onaylandığı, belki de, gereğinden çok sık kullanıldığı için klişe olmuştur. Bugün rutin yazılarımın ötesinde kişisel bir blog yazmamı da bu klişe sağladı.

Hafta içi her sabah işte yeni bir rapora başlarken kaç haftadır bir şeyler karalayamamış olmanın acısını hissediyordum. Halbuki bloğumu bu sene aktiflemeye karar verdiğimde yazacak bir şeyler bulabilir miyim diye kaygılanıyordum. Yanılmışım. Tam tersine bu kadar konu/olay arasında yazabilir miyim diye kaygılanmalıymışım. Hayatımdaki konuların çokluğundan yazamayabileceğimi hiç düşünememiştim. Hayat ne kadar ironik!

Lisede ve ortaokulda arkadaşlarıma, öğretmenlerime sorsanız Ömer ileride şair olur yazar olur aksini düşünemiyoruz derlerdi. Henüz daha ortaokuldayken edebiyat hocama olan hayranlığımla kelimelerin dünyasına girmiştim. Geceleri yatmadan önce kayıp bir şehzadenin maceralarını hayal eder onu ilk fırsatta karalardım kağıda.

Şiir okumaya başlayınca hala devam eden bir sarhoşluğa düşeceğimi nasıl bilebilirdim? İlhan Berk, Necip Fazıl, Cemal Süreyya, Cahit Zarifoğlu’nu okurken aldığım zevki gölgede bırakan hiç bir şey çıkmadı hayatımda. Onlara o kadar özenmiştim ki, ergenlik buhranlarım bile şairaneydi. Her ergen gibi anlaşılmadığımı hissederdim ama benim için bu bile simgesel bir şairlik taşıyordu. Devrim hayallerim bile Nazım Hikmet’in, İsmet Özel’in ritmini barındırıyordu.

Artık yırtarak açtığımız zarflarda
ne kargış, ne infilak
yalnız
koynunda çaresiz, çıplak
isyan işaretleri taşıyan
bir ergen cesedi.
Kabaran bir çarpıntı oluyor şehir
uyusam bir dağın benimle uyuduğu oluyor
her gün şehrin ortasında bir ergen ölüyor
domuzuna ölüyor bankerlere durarak
noterden onaylı kağıtlara durarak
mevlit ilanlarına durarak.
Yunmadık saçlarını okşuyoruz, yavrum.

Yunmadık yavrum! Ne ergenliğimde ne üniversitenin en coşkun yıllarında ne dağdaki mecburi hizmetimde… Şehir ve hayallerim ve devrimlerim kabaran bir çarpıntı oluyordu.

Sonra büyüdüm Evlendim. Baba oldum.

***

Ruhumda pek çok artıyı yanında getiren büyük bir laneti yanımda taşıyorum. Pek çok kişinin “maymun iştahlılık” olarak tanımladığı bir durum bu. Karşıma çıkan her bir şey bende büyük bir hayranlık uyandırıyor. İlim ise sonuna kadar öğrenmek, beceriyse dibine kadar ustalaşmak istiyorum. Büyük bir heyecanla başlıyorum bunları öğrenmeye ama pek çok zaman ustalaşamadan başka bir konuya geçmiş oluyorum.

Orta okul ve lisede bu edebiyat, felsefe ve tasavvuf olmuştu bu. Gayb alemini görebilmenin ve bunu anlatabilmenin ateşi ile kavrulmuştum. Becerememiştim. Üniversitede proje yönetimi, ekonomi ve gitar olmuştu bu. Dayanamamış editörlük eğitimleri almış ve pek çok amatör dergi çıkarmıştım. Desperado kalitesinde bir gitar üstadı olmak istemiş ama başaramamıştım. Kendi şarkılarımı bestelemek istemiş ama kötü sesime ve müzik bilgimin yetersizliğine kurban gitmiştim. Sonrasında durulayım da iyi bir doktor olayım diye karar vermiştim. Şaşırtıcı bir şekilde ilk kez hayatımda beni hayran bırakmayan bir şeyin varlığını fark etmiştim.

Ailemin zoruyla girdiğim tıp fakültesinin sevmediğim şeyleri barındırması da hayatın garip ironisi sanki. Fakat bunları fark etmem de uzun bir zaman aldı: Uzmanlık seçmek zorunda olduğumu fark edip danıştığım doktorlardan birinin “Sen niye bu tıbbı sevmiyorsun? Halk Sağlığı da nedir?” diye serzenişi olmasaydı belki hala tıbbı sevmeye zorlayacaktım kendimi. Ama çok geç olmadan yolumu belirleyip tıbbın içindeki belki en alakasız uzmanlığa yöneldim: Halk Sağlığı!

Sakın yanlış anlaşılmasın verdiğim karardan o kadar çok mutluyum ki; iş hayatımı bir iş olarak göremiyorum, benim için çok eğlenceli geçiyor. Edebiyat, proje ve diğer pek çok ilgimi birleştirebileceğim bir alan bu!

İş hayatına atıldığım, özellikle devlet zoruyla doktorluk yaptığım bir dönemde odağım yine hekimlik değildi. “Benden iyi bir hekim olmaz.” diyordum her aynaya baktığımda. Sevmeden yaptığım bu işten mecburi hizmetimin bittiği gün istifa ederek kurtuldum. Sonra sırf bir daha tıbbi bir konuyu çalışmamak için ALES ile Halk Sağlığına başladım. Halk Sağlığı Uzmanlığımı profesyonel olarak yapabileceğim bir iş buldum ve mutlu son!

Tabii ki değil! Hayatımda sadece yeni bir dönem başladı bütün güzellik ve zorluklarıyla. Büyüdüğüm her gün daha da zorlaştı hayatım. Çok merak ediyorum daha ne zaman kadar zorlaşacak?

Klinik araştırmalar alanında faaliyet gösteren bir yazılım firmasında yazılım bilmeyen 3 5 kişiden biri olarak iş yapmaya çalışan ben, çok geçmeden yazılımın büyüleyici dünyasına girmiştim bile. Kaçınılmazdı bir kere. Çevremdeki herkesin en az bir kere “Ama sen doktorsun” demesi ise işin eğlenceli kısmı. Onlar bana şaşırdıkça garip bir motivasyon buluyorum bu alanda. Umarım çok yakında öğrendiklerimi başkalarıyla da paylaşabilirim. Daha güzel projelerde kendimi geliştirmeye devam ederim.

***

Okuyucu sana sadece ilgi alanlarımın ne kadar çok olduğunu ve bunun zorluklarını anlatmaya çalışıyorum. Özellikle büyüdükçe ne kadar zorlaştığını… Bu garip bir mutluluk kaynağı da aslında. Hayatımın hiç boş olmadığını düşünüyorum. Bu, işte, bana farklı bir haz veriyor.

Yukarıda bahsettiğim ilgi alanlarımın dışında işletme bitirmem; makro ve mikro ekonomi okumam; filoloji çalışmam; duraklama ve kuruluş dönemi osmanlı tarihi okumam; aşçılık dersleri almam; davranış piskolojisine merak salmam; incil, siyer, hadis, meal, kelam, tefsir dersleri almam; italyanca ve arapçayı temel olarak da olsa öğrenmem; temel hukuk, sağlık hukuku ve anayasa ders kitaplarını, metinlerini incelemem… Daha uzar da gider bu. İşte tüm bunlar bana garip bir tatmin veriyor. Ama en çok da ne kadar cahil olduğumu anlamamı sağlıyor. Bu cahil halimle pek çok “bilgili” kişiyi tartışmalarda utandırmam ise sadece basit bir eğlence.

Pek çok bilen, daha doğru bir ifade ile bildiğini sanan ve bunun kişisel tatminini yaşayan kişilerin yanında cahil olduğunu bilmek nasıl bir duygu… Nasıl anlatsam ki sana?

***

Tüm bunlarla birlikte içimde artık her şeye yetişememenin verdiği bir hüzün var. Her gün yeni bir kitap çıkıyor ve okuyamıyorum. Her gün yeni bir albüm çıkıyor ve dinleyemiyorum. Bir senedir kendi oyunumu yapmanın heyecanı ile kavruluyorum ama hala bitiremedim. Mesleğimle alakalı bu sene 3 tane makale yayınlamak istiyorum ama vakit bulamıyorum. Çünkü bu güne kadar hesaba katmadığım bir şey başıma geldi: Baba oldum.

Yukarıda sana şiir okumakla alakalı bir şey söyledim ya. Zevk ile alakalı! Yalan söylemişim şimdi yazarken fark ediyorum. Çünkü şuan gerçekten gördüğüm şeyi itiraf etmem gerekirse 5 aylık kızımın bir gülüşünün, bana bir bakışının verdiği zevki hiç bir şey vermiyor. İtiraf edeyim: kaç haftadır yazamamış olmanın verdiği acı, onun bir gülüşü karşısında eriyor kayboluyor. Her ne kadar lisede başka bir klişe laf olan “Yazmasam ölecektim” hissim geçerliliğini burada geçerliliğini devam ettiriyor olsa da aslında sadece artistlik bir durumu bu. Gösteriş hali.

Sabah kalktığımda, bugün de bir şeyler yazmasaydım içimde bir şeyler ölecekmiş gibi hissediyordum. Sonra kızımın gözlerini buldu gözlerim ve tüm güzelliğiyle bana güldü. O an bana hiç bir şeyin zarar veremeyeceğini tekrardan fark ettim. “Başlarım yazmana da…” dedim ve O’na sarıldım sıkıca.

Şuan bu yazıyı yazıyorum çünkü mamasını yedi ve uyudu. Annesi, eşim, içimdekini hissetmiş gibi sen git biraz tek takıl dedi ve ancak yazmaya fırsat bulabildim. Kızım dışında her şeyi geride bırakarak. Varsın diğer işler bir süre daha ertelensin. Çünkü mutlu insan ne yazık ki çok iyi bir yazar, üretken bir sanatkar olamıyor. İçindeki bir şeylerin onu dürtmesi lazım sürekli. Garip bir acı, ızdırap gerekiyor sanki.

Belki zaman ilerledikçe baba olmayı öğrendikçe birey olarak içimdeki dürtüye kulak vermeyi de öğrenirim. Baba, koca, doktor ve birey arasında kalmak yerine baba, koca, doktor ve birey olan bir Ömer, yani her parçasıyla tam bir ben olurum.

 

Advertisement

Published by Abdullah Ömer Şeker

Chasing medicine, games and life it self, he who, thinks frequently, writes sometimes but dreams a lot. Determined to exercise one day so he can still play games when he is 75.

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

%d bloggers like this: