Diyabet Günlükleri: Yıllar Sonra Bir Tekme

Designed by vectorpouch - www.freepik.com

Yıllar sonra bozulan diyetim ve aldığım kilolar nedeniyle kan şekerimin yükselmesi ve bununla mücadelemi paylaşmak istediğim yazılardır. Bunu özellikle benzer sorunları yaşayan diyabetlilere yalnız olmadıklarını anlatmak için paylaşmak istiyorum.

Advertisements

Diyabet tanısı alalı tam 5 sene geçmiş. Dile kolay insülin iğneleriyle dolu tam 5 sene! Günde ortalama 4 iğneden toplamda 5,844 defa delinen deri; 87,660 üniteden daha fazla yapay insülinin vücuduma girmesi…

Aslında Diyabet hayatıma girdiğinde inanılmaz bir güç bulmuştum kendimde. O yüzden onunla savaşmaktansa onunla yaşamaya karar vermiştim. Hatta bununla ilgili bir post bile paylaşmıştım. Kısa dönemde de hedeflerimin çoğunu başarmıştım. 102 kilodan 80 kiloya düşmüş, HbA1c değerlerimi 6 – 6.5 arasına getirmiştim. Bu durum nereden baksan bir 3 sene kadar gitmişti. Sonra ne mi oldu? Rehavete kapıldım!

Son iki senede Türk ekonomisinin ısrarlı düşüşüne paralel bir şekilde benim de kan şekeri düzeylerim kötüleşmeye başladı. Özellikle bu COVID döneminde 8-9 kilo alarak 88 kiloya ulaştım. HbA1c seviyelerim 7 – 7.5 seviyelerine gerilemişti. Bunların hiçbiri uyanmama neden olmamıştı. Hatta yemek sonrası yorgunluk hissim, uyuklamam da “Sabri bey ne yapıyorsunuz siz?” dedittirmemişti. Ta ki bir sabah sarhoş bir şekilde kalkana kadar. Beynim sanki şehir dışındaydı. Pantolonumu bile giyerken zorlanmıştım. Ağzımda garip bir metalik tad ve inanılmaz bir susuzluk. Tecrübeyle sabit olduğu için hemen kan şekerimi ölçtüm ve vada: 388. Uzun bir süre sonra 40 üstü insülini tek bir seferde kendime sapladım. Bünyem buna daha da kötü tepki verdi!

Önce alttan alta artan bir mide bulantısı sinsi bir şekilde kafasını uzattı. Garip bir şekilde karnımı sertleşmiş hissediyordum. Ağrı gibi de değil ama basbaya midem taşlaşıyor gibiydi. Zihinsel becerilerim daha da düşmüştü. Elimin titremesi nedeniyle çatalı tutamadığı hatırlıyorum. Tatlı bir uykululuk hali de oturmaya başlamış ve bilincimin organlarımla vedalaştığını hissediyordum. Biraz daha zorlasam astral perdeleri yırtıp 3. bir gözle kayıtsız bir şekilde kendimi izleyecek gibiydim sanki.

Telaşla evde şeker namına ne varsa ağzıma attım. O iğrenç metalik tadla birlikte kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Susuzluk.. Su içmek için damacanaya yönelmek istedim ama ayaklarımda gücün kalmadığını anlamsızca fark ediyordum. Usulca kendimi yere bıraktım ve mutfakta, herkesin dışarıda olduğu kimsesiz bir evde – kendi evimde, öylece uykuya dalmaya karar verdim. Sonrasında zaten rüyasız bir karanlık beni sarmaladı. Yediğim şekerlerden olacak ki sanırım bir yarım saat, kırkbeş dakika kadar sonra uyanabildim. İşte beni uyandıran tekme buydu.

O gün benim için tatlı bir sarhoşluk halinde geçti. Beynim tatildeydi ama ertesi gün nasıl kalkacağımın anksiyetsi bütün bedeni sıkıştırıyordu. Evet artık bir şeyler yapmalıydım! Ama o gün için çok yorgundum. Neredeyse tüm gün yarı uykulu bir şekilde dolaştım ve sonra ev ahalisini telaş ettirmemek için erkenden uyudum. 14 saat aralıksız uyumuştum. Tüm kötü olasılıklara rağmen ertesi güne güzel bir şekilde kalktım. Güzel bir kahvaltı yaptım ve insülinimi normal düzeylerde vurdum. Dünkü hipoglisemiyi tekrar yaşamaktansa en azından biraz daha hiperglisemik dolaşabilirdim ne de olsa…

Hiper ve Hipoglisemi

Her diyabetlinin çokça yakından tanıdığı bir tanım bu. Benim de yukarıdaki anımda olduğu kişiyi derinden sarsabiliyor. Aslında yazının buradan sonra kalan kısmında bununla nasıl mücadele edebileceğimizi paylaşmak istiyorum. Müsadenizle…

Genel olarak hekimler bize tavsiye verirken hiperglisemiyi (kan şekerinin yüksek olması) ve zararlarını anlatırlar. Haklılardır da. Hiperglisemi çok sinsidir. Hafif yüksek kan şekerlerini nerdeyse hiç hissetmeyiz. Benim de aktif hekimlik yaptığım dönemde takip ettiğim diyabetli hastaların yarısından fazlası gündelik hayatında hep hiperglisemik geziyordu. Açıkçası boğazımızı tutmayı millet olarak çok beceremiyoruz. O yüzden her muayenede bunun üzerine gider hekim kişisi. Sonuçta diyabet dediğin de bir hiperglisemi hali değil midir zaten?

Fakat bir diyabetli olarak en çok hangisinden korkuyorsun dersen ben hipoglisemi derim. Çünkü daha acil bir durum bu. Sonuçları daha hızlı çıkar. Hiperglisemide kandaki fazla şekerin organlarda birikmesi ve onları işlevsiz hale getirmesi yıllar alır. Hatta iyi bir diyetle erken dönemde bu hasarları tamamen iyileştirebilirsin. Burada erken dönemden kastım hastalığın ilk 5 – 10 senesi. Bununla alakalı aslında çok fazla tartışma var ama akademik tartışmalar buranın konusu değil. Genelde kalıcı organ hasarları 6. seneden itibaren gözükmeye başlar. Eğer sen bundan önce kan şekerini istenen seviyeye getirebilir ve bu durumda tutarsan organ hasarı durumunu hiç yaşamazsın (en azından şekere bağlı olanı). Ama tabii ki hayat düz bir doğru gibi gitmeyip, sürekli zikzaklar çizdiği için bunu net bir şekilde belirlemek zor. 3 sene diyetine dikkat edip sonrasında eski yeme alışkanlığına dönebilirsin, benim gibi.

Hipoglisemi öyle değildir. Kaçırdığın bir öğün, yaptığın fazla doz insülin sana dünyanın kaç bucak olduğunu dakikasında gösterir. Sonra olur olmadık yerde bir uzanayım istersin. Aslında bu korku yüzünden trafiğe çıkacağım zaman insülini azaltır veya geciktiririm. 2 – 3 saat hiperglisemik gezmek bana daha güvenli gelir genelde. Bu, büyük bir hata ama dediğim gibi hayat bize öğretilen diyet programlarına %100 uyamacağımız kadar kaotik. Peki benim de başaramadığım ideal olan yaklaşım nedir diye sorarsan… Hayır diyet programına sadık ol demeyeceğim. Yanında, yola çıktığında, yiyecek bir şeyler olsun! Evet hepsi bu ama ben bir türlü bunu hayatıma adapte edemedim. Yiyecek olsa yiyorum hepsini, kendime engel olamıyorum. Olmayınca da durum bu. O yüzden uzun yola çıkacaksam mümkün mertebe tok çıkmaya çalışıyorum. İnsülini de 4 – 5 ünite az yapıyorum. Ne yazık ki benim gibi çok gezen (iş nedeniyle) biriysen iş biraz zorlaşıyor. Bu konu hakkında, açıkçası daha fazla okuma yapmam gerekiyor. Bununla alakalı hastalar ne yapmış, rehberlerin önerisi, tedavi yaklaşımları nedir vs. Ona göre kendim için de en iyi çözümü bulabilirim. Bulduğum şeyleri de seninle paylaşacağım ilk fırsatta.

Hatırlatma olması için buraya hiperglisemi ve hipoglisemi kan değerlerini de paylaşmak istiyorum:

Hipoglisemi – Her koşulda 70 mg/dL altı kan şekeri değeri

Hiperglisemi

Açlık Kan Şekeri (Yemek Öncesi)> 130 mg/dL
Tokluk Kan Şekeri (Yemek Sonrası)> 180 mg/dL
Referans: https://dtc.ucsf.edu/types-of-diabetes/type1/treatment-of-type-1-diabetes/monitoring-diabetes/goals-of-treatment/

İnsülinini Tanımak

Piyasada çok fazla insülin seçeneği var. Bunların nasıl yönetileceğine dair da bir sürü hesaplama var. Açıkçası hekim olarak bazen benim bile kafamı karıştırıyor bu durum. Eğer iyi bir diyabet eğitimi almadıysan (bahtsız bir çoğunluktan olduğunu düşünüyorum) bu olay daha da zorlaştırıyor işleri. Şekerini daha iyi yönetebilmen için insülinini tanıman gerekir. İlerleyen dönemlerde bu konuyu daha detaylı anlatacağım. Şimdi kısa bir özet geçelim.

Piyasada 5 farklı tipte insülin bulunmakta. Bunlar, etkisi ne zaman başlıyor, ne zaman kanda en yüksek düzeye geliyor ona göre ayrılmış. Burada ilacın etkisinin ne zaman başladığını ezbere bilmelisin. Ayrıca pik (kanda en yüksek seviyeye çıkma) zamanını da… Çünkü insülin kanda pik olduğunda hipoglisemi yaşama riskin de en yüksektir. İnsülini fazla yaptın gibi bir kaygı yaşarsan, yakınlarda yiyecek bulma şansın var mı yok mu diye yanına bir şeyler almalısın. Bir keresinde hazırlıksız yakalandığım bu hipoglisemide arabayı durdurup sokaktaki çay ocağından küp şeker yemiştim. Umarım sen benzer bir durumla hiç karşılaşmazsın. Aşağıdaki tabloda bunları görebilirsin:

TürüEtki Başlama SüresiPik Etki SüresiEtken MaddesiTicari Formları
Hızlı Etkili İnsülinler<15 dkLis. 15 dk
Asp. 2.5 saat
Lispro, AspartatHumolog, Novorapid
Kısa Etkili İnsülinler30 dk2 – 4 saatKristalize insülinHumulin R, Actrapid
Orta Etkili İnsülinler1 – 2 saat6 – 12NPHHumulin N, Insulatard
Uzun Etkili İnsülinler3 – 4 saatPik yapmazGalargin, DetemirLantus, Levemir
Karışım İnsülinler*Humulin M, Mixtard,
Nova Mix,
Humolog Mix (25, 50)
* İçindekilere göre etki başlama süresi, pik etki süresi değişiyor. O yüzden hekim ve eczacınızdan bilgi alabilirsiniz bu konu hakkında.

Kişisel olarak ben kısa etkili ve uzun etkili insülinlerin olduğu bir tedavi kullanıyorum. 3+2 (3 + 1’e döndüm) rejimi deniyor bu. Sabah kalktığımda ve akşam yatmadan önce uzun etkili insülin kullanıyorum. Yemeklerden hemen önce de hızlı etkili kullanıyorum. Hastalarıma da genel de bu kombinasyonları kullandım. Ama bu demek değildir ki senin için de doğru rejim bu. Seni değerlendiren hekiminin önerilerini her şeyden önemli tut. Çünkü seni görmeden muayene etmeden ezbere verilecek herhangi bir tedavinin sonucunu da sen çekersin. Burada ben sadece kendi tecrübelerimden bahsediyorum. İşine yarayanları al. Sana uymayanları hiç kafana takma. Aşağıda maddeler halinde birkaç öneride bulunacağım:

İnsülin iğne uçlarını sadece bir kere kullan – Tembellikten veya o sırada elinin altında insülin iğnesi bulunmadığında aynı iğneyi iki defa kullanmak zorunda kalabilirsin. Beni de bir kaç kere bu durum cezbetmedi değil. Tüm gün dışarda olacağım bir gün çantama sadece bir insülin iğnesi almışım fark etmeden. Sabah kahvaltısı sonrası durumu fark ettiğimde telaşımı tahmin edebilirsin.

Öneri:

Eğer 4 – 6 saat içerisinde iğne ucu bulabileceksen her 2 saatte bir olmak üzere ara öğün (maksimum 30 gr karbonhidrat olacak şekilde – 2 dilim ekmek) yap. Eğer bu süre daha da uzayacaksa git bir eczanede iğne ucu al. Çünkü aynı iğneyi kullanıp enfeksiyon kapmak çok daha sıkıntılı bir süreç.

Kilondaki değişiklikler vücudunun insülin ihtiyacını da değiştirir – Bu çok sıkıntılı bir durum. Buna özellikle dikkat etmen lazım. Kilo artışında insülinin yetersiz kalır, kilo azalmasında da hipoglisemiye girersin. İlk insülin tedavisine başladığım ve sıkı diyet yaptığım dönemlerde sık sık hipoglisemiye giriyordum. Sırf bu yüzden 6 ay kadar uçakla bir yere gidemedim.

Öneri:

Her 500 gramdan fazla kilo değişikliği yaşadığında kan şekerini ölçmeye başla. Değişiklik 1 kilo olduğunda da muhakkak insülin dozlarını gözden geçir. Çünkü vücudun o eski vücut değil artık. Bununla alakalı doz hesaplamaları var. Kesinlikle öğren. Bunu ilerleyen zamanlarda ele alacağım.

Eğer başka bir hastalığın yoksa bir an önce karbonhidrat sayımını öğren – Bu gerçekten benim için hayat kurtarıcı bir şey oldu. Çünkü eski dönemde verilen diyetlere (tıp fakültesinde bize anlatılan) hiç bir şekilde uyamayacağımı adım gibi biliyordum. İlk zamanlardaki başarılı hastalık yönetimim bu sayede oldu. İlerleyen zamanlarda bu konuyu uzun uzun seninle paylaşacağım. Hatta diyabet günlüklerini yazmamın en büyük sebebi bu.

Boğazına hakim ol – Biliyorum içinden eh diyorsun ama diyabetli biri olarak buna normal bir insandan daha fazla dikkat etmelisin. Hele karbonhidrat sayımı yapmayı öğrenip ideal insülin dozunu hesaplamaya başladığında olay gittikçe karamsar bir hale gelir. Ben bunu son iki sene yaşadım. Gittikçe artan kilo ve ciddi anlamda bozulan diyetime rağmen HbA1c seviyem çok ciddi yükselmedi. Hiç ilk tanı aldığımdaki gibi 12 rakamlarını görmedi. Onu bırak, 7’nin üstüne çıktığımda çoktan 6 kilo almıştım. Ama bir öğünde 42 ünite insülin yaptı bu eller. (Ne yapayım sütlü nuriye çok güzeldi be arkadaş!)

Öneri:

Bu öneri biraz acımasız olacak ama olsun! Arkadaşım sen diyabetlisin! Bunu kabul etmek ve bir daha normal insanlar gibi yiyemeyeceğini hazmetmek zorundasın. Aksi durumda kendi kendine zarar vermekten başka bir şey yapmazsın. Normal insanlar bile diyetine dikkat etmeye çalışırken sen nasıl rahat davranabilirsin ki! Onlar 1 dikkat ediyorsa; sen 10 dikkat etmelisin. Zarar verdiğin kişi yine sensin!

Sakın proteinsiz bir gün geçirme – Hastalığımdan sonra denemek için pek çok diyeti inceledim bunlarla alakalı literatürleri okudum. O kadar saçma sapan diyetler vardı ki piyasada! Bırak ben gibi bir diyabetliyi normal insanı bile hasta eder bunlar! Tamam çok gerildim sakinleşip konuya dönüyorum. Diyordum ya literatürü okudum kanıtlara baktım ve şunu söyleyebilirim rahatlıkla: Eğer bir diyet seni etten, proteinden uzaklaştırıyorsa sen de o diyetten koşar adım uzaklaş. Kilo vermenin doğal yolu yağ kaybıyla olur ve bu zorlu ve uzun bir yoldur. Kasından verdiğin her kilo sana yol su ekmek olarak geri döner. Vejeteryan biriysen bile proteinini sakın aksatma. Peynir ye ne bileyim proteini yoğun sebzeler ye ama gidip de tüm gün salatayla dolaş diyen diyetlere kulak asma.

Karbonhidrat sayımını bilmeyen bir diyetisyenle vakit kaybetme – Normal insanların ne yaptığı hangi diyetisyene gittiği beni çok ilgilendirmiyor. Fakat diyabetli birinin beslenmesi çok özel bir durum. Piyasada dolaşan diyetisyenlerin nerdeyse tamamı senin durumunu anlamadan etmeden 80’lerin, 90’ların diyet tablosunu sana uydurmaya çalışır. Bunlardan da koşar adım uzaklaş. Zaten aklı başında bir diyetisyen de seni “Diyabet Diyetisyeni“ne yönlendirmelidir. Bu kişiler arasında bağımsız çalışanları muhakkak vardır ama onların çoğu hastanede, diyabet derneklerinde çalışırlar. Doktorlarla iç içedir. Şeker kontrolünü, insülin tedavisini yönetmeyi bir hekim kadar iyi bilirler. Daha da önemlisi tehlikeli bir alarm bulgusuna rastladıklarında seni doğru hekime doğru şekilde yönlendirirler. Sen sen ol hayatın boyunca diyabet diyetisyeni olmayan birinden asla tavsiye alma.

İnsulinlerini soğuk ve taze tut – Gelişen ilaç teknolojisiyle bunu sağlamak aslında çok kolay ama yinede bazı dönemlerde (sıcak yaz günleri) ekstra dikkat etmek gerekiyor. Literatürde 30o C altında insülinler 28 gün dayanırlar diyor ama ben biraz daha güvenli limanda kalmayı tercih ediyorum. O yüzden diyorum ki 28o C altında insülinler 28 gün dayanırlar. Bu aslında şu anlama geliyor yazın dışarıda unuttuğun insülin 3 – 4 saat içinde işe yaramaz hale gelir. Fark etmeden yapısı bozulmuş, hiç bir işe yaramayan insülini kendine enjekte edersin. Buna engel olmak için insülinle işin bittiğinde direk buzdolabına geri koymalısın (yemekten sonra tabi ;). Ama olduki etrafında buzdolabı yok, yoldasın. İnsülinin için soğuk tutucu kaplar vs var onlardan al. O da mı yok kafedesin restorandasın, garsondan rica et insülinini buzdolaplarına koysun. Fakat burada iki önemli nokta var: 1) Çıkarken insülinini almayı unutma. 2) Garson buzluğa atmasın, içecek kutularının oraya koysun. Bu iki seçenek gerçekten komik ama her ikisi de başıma geldi. Son olarak hazır garsonu da buzluk açısından uyarmışken sen de insülinini aman buzluğa koyma. Bozulur işte, bu kadar basit. Normalde insülinin bozulduğunu her zaman anlamazsın ama yinede iğnenin camından baktığında sıvı; berrak, şeffaf (su gibi) değilse o insülinin bozulduğundan emin olabilirsin. Onu direk çöpe atmalısın.


İlerleyen zamanlarda seninle daha pek çok şeyler paylaşmak istiyorum ama şimdilik konuyu burada kapatalım. Umarım sana faydalı bir yazı olmuştur. Eğer bir sorun olursa bana her zaman ulaşabilirsin. Gerçekten memnun olurum! Hep mutlu ve umutlu kal!

Advertisements

Advertisement

Published by Abdullah Ömer Şeker

Chasing medicine, games and life it self, he who, thinks frequently, writes sometimes but dreams a lot. Determined to exercise one day so he can still play games when he is 75.

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

%d bloggers like this: